İnsanın, yaratılışı gereği kendini tanıma ve varlığını anlamlandırma ihtiyacı vardır. İyiyi ve doğruyu arayan insan, hakikate ulaşmak için gayret eder, “Doğru bilgiye nasıl ulaşabilirim, hangi fiiller doğrudur, mutlu olabilmem için ne yapmalıyım?” gibi sorulara cevaplar arar.
… Onlar göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. ‘Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru.’ derler.” (Ali İmran, 191)
“Derin düşünmek, fikir yürütmek, kavramaya çalışmak” anlamlarına gelen tefekkür; terim olarak var olan bir şeyin manasını anlamaya çalışmak ve eşyanın bilgisini zihinde toplayabilmek için aklın hareket hâlinde olması anlamına gelir. İnsan, merak eden bir varlık olarak yalnızca kendisi hakkında değil, her şey hakkında düşünür. Ulaştığı bilgileri ve bilginin kaynağını sorgular. İnsanın doğru bilgiye ulaşması, kendi varlığını anlamlandırabilmesi ve sürdürebilmesi açısından önemlidir.
Alîm olan Allah (cc) insana yeni bilgiler edinebilme özelliği vermiştir. Kur’an-ı Kerim’de “Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı alaktan yaratmıştır. Oku! Kalemle (yazmayı) öğreten, (böylece) insana bilmediğini bildiren Rabbin sonsuz kerem sahibidir.”1 buyrularak insanın bu özelliği bildirilir. İnsan; kendisine verilen bu özelliklerle Allah’ın (cc) ayetleri ve O’nun tarafından meydana getirilen olaylar üzerinde kafa yorup düşünür, yaratan ile yaratılanlar arasında ilgi kurar ve Allah’ın (cc) yüceliğini kavramaya gayret eder.
İslam, insana dünya ve ahiret mutluluğuna giden doğru yolu gösterir. İnsan samimiyetle hakikate yönelirse “Hâdi” olan (doğru yolu gösteren) Allah (cc) onu doğru yola ulaştırır. Kur’an-ı Kerim’de “Şüphesiz biz ona doğru yolu gösterdik; artık o isterse şükreden olur, isterse nankör.”2 ayetiyle Allah’ın (cc) hidayet sahibi olduğu bildirilir.
Hidayete ulaşmanın ve aklın değerlendireceği konularda bilgi edinmenin ilk kaynakları duyulardır. Çevremizi algılamamız duyularımızla mümkün olur. Duyular, doğru bilgiye ulaşmanın ve aklın değerlendireceği konularda bilgi edinmenin ilk kaynaklarıdır. İnsan, duyularla elde ettiği bilgileri aklıyla muhakeme edip doğruyu yanlıştan ayırabilir. Evrendeki varlıklar hakkında çeşitli araştırmalar yapabilir, doğa olaylarını inceleyerek bilimsel ve teknolojik anlamda yenilikler ortaya koyabilir. Kur’an-ı Kerim’de birçok ayet insana “Ey akıl sahipleri…” şeklinde hitap eder. “Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için elbette ibretler vardır.”3 ayetinde de aklın ve tefekkürün değeri açıklanır.
“… Allah’ın göklerde ve yerde yarattığı bunca varlıkta, O’na saygısızlıktan sakınanlar için büyük işaretler vardır.” (Yunus, 6)
Duyularla Elde Edilen Bilgilere Örnekler:
- Görme: Gözlerimizle çevremizdeki nesneleri, renkleri ve şekilleri algılarız. Örneğin, bir ağacı veya gökyüzünü görmek.
- Duyma: Sesleri duyarak bilgi ediniriz. Örneğin, bir müzik aleti çalındığında çıkan sesi duymak.
- Dokunma: Cisimlerin sıcaklığını, sertliğini ya da yumuşaklığını dokunarak anlarız. Örneğin, bir cismin sıcak veya soğuk olduğunu hissetmek.
- Koklama: Farklı kokuları algılayarak bir maddenin hoş veya kötü kokulu olup olmadığını anlayabiliriz. Örneğin, bir çiçeğin kokusu.
- Tatma: Dilimizle yiyeceklerin tadını ayırt ederiz. Örneğin, ekşi veya tatlı bir yiyeceği tatmak.
Akılla Elde Edilen Bilgilere Örnekler:
- Matematiksel çıkarımlar: Akıl yürütme yoluyla bir problemi çözmek. Örneğin, bir matematik denklemini çözmek.
- Mantık yürütme: Bir olayın neden-sonuç ilişkisini anlamak. Örneğin, bulutların karardığında yağmur yağacağını öngörmek.
- Planlama ve analiz: Bir durumu analiz ederek geleceğe yönelik planlar yapmak. Örneğin, bir iş planı hazırlamak veya bir proje üzerinde strateji geliştirmek.
- Bilimsel çıkarımlar: Deneyler ve gözlemler sonucunda akıl yürütmeyle bilgi elde etmek. Örneğin, suyun 100°C’de kaynadığını anlamak.
- Tartışma ve muhakeme: Bir konuyu ele alıp akıl yoluyla farklı bakış açıları geliştirerek sonuçlara varmak. Örneğin, bir toplumsal sorun üzerine düşünerek çözümler üretmek.
Akıl ve duyularla ulaşılamayacak bilgiler de var mıdır?
- “İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberleri gönderdi. İnsanlar arasında, anlaşmazlığa düştükleri hususlarda hüküm vermeleri için onlarla beraber hak yolu gösteren kitapları da gönderdi. Ancak kendilerine kitap verilenler, apaçık deliller geldikten sonra aralarındaki kıskançlıktan ötürü dinde anlaşmazlığa düştüler…” (Bakara, 213)
- “Ant olsun ki içlerinden, kendilerine Allah’ın ayetlerini okuyan, onları arındıran, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Hâlbuki daha önce onlar, apaçık bir sapkınlık içinde bulunuyorlardı.” (Al-i İmran,164)
- “Allah, onunla (Kur’an) rızası peşinde olanları selamet yollarına iletir ve onları izniyle, karanlıklardan aydınlığa çıkarıp kendilerini dosdoğru bir yola iletir.” (Maide, 16)
- “Bu Kur’an, ayetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.” (Sad, 29)
İnsanın; yaratılış, inanç, ahlak, toplumsal düzen ve anlam arayışı gibi konularda rehberliğe ihtiyacı vardır. Bu konuda doğru rehberlik vahiy ve peygamberler vasıtasıyla gerçekleşir. İnsan, bazı bilgilere duyu organları ve akıl yoluyla ulaşamaz, bunların yanında vahye de ihtiyaç duyar. Vahiy, ilk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem’le başlamış ve son peygamber Hz. Muhammed’le (sav) tamamlanmıştır. Kur’an-ı Kerim’de “Gerçek şu ki düşünüp öğüt alsınlar diye sözü (vahyi) onlara birbiri ardınca ulaştırmışızdır.”4 ayeti vahiy yoluyla insanlığa rehberlik edildiğini ve bu rehberliğin tarih boyunca yapıldığını bildirir.
Hz. Âdem’den itibaren peygamberler doğru yola ulaştıran ilkeleri, görev ve sorumlulukları insanlara bildirmişlerdir. Kur’an-ı Kerim’de bazı peygamberlerin isimleri zikredilerek şöyle buyrulur: “Biz, Nuh’a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, torunlarına, İsa’ya, Eyyüb’e, Yunus’a, Harun’a ve Süleyman’a da vahyetmiştik. Davud’a da Zebur vermiştik. Nice peygamberler gönderdik ki onların bir kısmının kıssasını sana daha önce anlattık, bir kısmını da anlatmadık. Allah, Musa ile de konuştu. Müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdik ki peygamberlerden sonra insanların Allah’a karşı bir bahaneleri olmasın. Allah; mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.”5
İnsanın sorumluluklarından ilki Allah’a (cc) kulluk etmektir. Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”6 buyurur. Peygamberler, insanlığa Allah’ın (cc) varlığını ve birliğini bildirmiş ve O’na kulluğun nasıl gerçekleşeceğini göstermişlerdir. Allah’a (cc) kulluk, O’nu tanımaya ve O’na teslim olmaya bağlıdır. Bu da marifetle mümkündür. Marifet; derin düşünme yoluyla bir şeyin hakikatinin anlaşılması veya ilhama dayanan aracısız bilgi, irfan anlamlarına gelir. Allah (cc); insana ilim ve marifet vererek onu hakikate ulaşabilecek fıtratta yaratmıştır.
Hay bin Yakzan
Endülüslü İslam düşünürü İbni Tufeyl’in eseridir. Bu eserde, ıssız bir adada büyüyen Hay’ın tabiatı gözlemlemesi ve düşünce gelişimi anlatılır. Hay, çevresinde gözlemlediği tabiat olaylarını akıl yürüterek analiz eder ve mutlaka yüce bir yaratıcının olması gerektiği sonucuna ulaşır.
Hay bin Yakzan – Allah’ı Arayan Çocuk (Filmi izlemek için tıklayın)
Allah (cc), insanı hakikate ulaşabilecek fıtratta yaratmıştır. Fıtrat; insanın yaratılışında bulunan ve hayatı anlamlandırma çabalarına yön veren, çalışmakla elde edilemeyen ve inanmayı da içeren, doğuştan getirdiği yetenektir. Yüce Allah insandaki bu özellikle ilgili “Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun. Allah’ın yaratmasında hiçbir değiştirme yoktur. İşte bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler.”7 buyurur. Hz. Muhammed (sav) de bir hadisinde “Her çocuk fıtrat üzere doğar…” buyurarak insanın yaratılışındaki bu özelliğe dikkat çeker. Bununla birlikte insanın nefsin kötü istek ve arzularına uyma ve unutma gibi özellikleri de vardır. O, doğru tercihler yapabildiği gibi yanlış yollara da sapabilir. Yüce Allah, insanın hakikatten sapmaması ve peygamberlerin yoluna uyması için vahiy göndermiştir. Bir ayette bu konuyla ilgili şöyle buyrulur: “… Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler onusunda, aralarında hüküm vermek üzere kitapları hak olarak indirdi…”8
Allah (cc), insanı mükellef kılmıştır. Sorumluluk taşıyan kişi anlamına gelen mükellef akli dengesi yerinde, ergenlik çağına ulaşmış, dinin emir ve yasakları karşısında sorumlu olan kimseye denir. İnsan, dünya hayatının imtihandan ibaret olduğunu bilerek yaşamalıdır. Sorumluluk sahibi olduğunu unutmamalı, nimetlere şükretmeli, karşılaştığı sıkıntılara sabretmelidir. Vahye kulak vermeli; yaratılış amacına uygun şekilde Allah’a (cc), kendisine, ailesine, çevreye ve topluma karşı sorumluluk bilinciyle davranmalıdır. Rabbine kulluk ederek ahlaken kendisini yükseltmeli, insanlara karşı adil ve yardımsever olmalıdır.
Neler Öğrendik?
- İslam’da doğru bilgiye ulaşma yolları neler olabilir?
- Vahyin ve peygamberin gönderiliş amacı nedir?
- Mükellef kime denir?